Salka Valka yazıldığı dönemi eksiksiz özetleyen bir dönem romanı. Öyle ki siyasi olayları, toplumsal meseleleri ve çatışmaları, inançları, ahlaki çöküntüleri, fakirlik ve zenginliği bu hikayenin içinde bir araya getirmiş yazar.
1930 yılında yazılan 1931 yılında yayınlanan ve 1955 yılında Nobel Edebiyat Ödülüne layık görülen Holldor Laxness'ın başyapıtı sayılan roman maalesef ki bizim ülkemizde çok da ilgi görmemiş. Nobel Edebiyat ödülünü aldıktan sonra 1957 yılında çevirisi yapılmış ancak değişen pek fazla bir şey olmamış. Ayrıca yazar Nobel ödülünü almadan önce bir de filmi yapılmış.
Roman İzlanda'nın küçük ve bir o kadar da yoksul bir balıkçı kasabasında küçük bir kız olan kitaba da ismini veren Salka ve annesi Sigurline'nin hayat mücadelesini anlatıyor.
Sigurline hizmetçilik yaptığı evin sahibinden hamile kalır. Düşüncesi bu sayede rahat bir hayat sürebilmektir ancak adam evlidir ve hiç bir şey düşündüğü gibi gitmez. Salka babasını hiç tanıyamayacaktır. Bir süre sonra Salka ve annesi birlikte güneye gitmek için yola çıkarlar. Amaçları daha rahat ve bolluk içinde yaşayabileceklerini düşündükleri Reykjavik'e yerleşmektir. Ancak yeterli  paraları olmadığı için balıkçı kasabasında bir süre kalmaya karar verirler. Birinci Dünya Savaşı dönemidir. Ülkenin ekonomisi çökmüş durumdadır.
Her yanı yoksulluk kokan bu kasabada iş aramaya başlayan salka ve annesi yeni bir hayata bu şekilde başlarlar. Sigurline kısa bir süre sonra bir balıkçıyla birlikte olmaya başlar. Sadece 10 yaşında olan Salka bu adam tarafından tecavüze uğrayacaktır. Üstelik annesi tarafından da nişanlısını ayartmakla suçlanacak ve bu utançla tek başına mücadele etmek zorunda kalacaktır.
 Salka'nın bu kasabada edindiği tek dostu olan Arnaldur'da okumak için kasabadan ayrılmasıyla yapayalnız kalmıştır.
Ardından annesinin hamile kalışı, çocuğunun ölmesi ve intiharıyla sonuçlanan olaylar Salka'nın tamamen yapayalnız kalmasına sebep olmuştur.
Bir çocuğun bir kadına dönüşmesini adım adım okuyoruz.Salka çalışmış ve kazandıklarıyla kendine bir hayat kurmuş bir kadına dönüşüyor. Buda yetmemiş sendika kurmuş, kapitalizmle, bolşevizmle savaşmış, insanların örgütlenmelerini sağlamıştır. Arnaldur da o günlerde kasabaya geri dönmüş ve Salka'nın ona duyduğu aşk da mücadelesine daha güçlü devam etmesine sebep olmuştur.
Roman da bahsedemediğim çok fazla olay ve ayrıntı var. Gerçekten mükemmel bir eser mutlaka okuyun.
Bir önceki kitap yorumum Ötekiler Tuncay Özkan kitap yorumuma buradan ulaşabilirsiniz.

Yazar:Sarah Jıo

Yayınevi:Arkadya Yayınları

Sayfa Sayısı:360

Yayınlandığı Yıl:2013

Beni derinden etkileyen bir roman oldu Böğürtlen Kışı. Akıcı anlatımıyla, kusursuz ve beklenmedik sonuyla etkileyici idi.
Romandan etkilenmeniz için Anne olup olmamanızın bir önemi yok her koşulda yüreğinize dokunuyor. Bir annenin yaşayabileceği en acı olaylardan birisi yaşanıyor bana göre kitapta.

Kitabın konusuna gelecek olursak.
1930'lu yıllarda yaşanan Böğürtlen Kışı denilen o fırtına  80 yıl sonra aynı gün mayıs ayında tekrar ortaya çıkıyor ve gazeteci Cloire, patronunun isteği üzerine bu olayı araştırmaya ve bu konu üzerine makale yazmaya başlıyor.
Araştırmaları onu Vera ve oğlu Daniel'ın geçmişte kalan hikayelerini gün yüzüne çıkartıyor.
3 yaşındaki küçük bir çocuğun 80 yıl önce tam da aynı gün kaybolması aslında kitabın en önemli kısmını oluşturuyor.

Vera fakir ama bir o kadar da güzel bir kız iken zengin ve iyi bir adama aşık oluyor. Hamile olduğunu öğrendiği ve sevdiği adamla evlilik planları yaparken kendisini bir anda başka bir hayatın içinde buluyor. Hayatında tek gerçek aşkından olan oğlu Daniel' den başkası olmayan Vera ona bakmak için işe gittiği bir gece oğlu kayboluyor.

Olaylar geçmiş ve gelecek arasında ilerliyor. Gazeteci Cloire ise anne olmak üzereyken doğmamış çocuğunu bir trafik kazasında kaybetmiş eşiyle birbirlerini sevmelerine rağmen aralarındaki mesafe her geçen gün artmıştır.80 yıl önce oğlunu kaybeden Vera Ray'in acılarını anlayan Cloire geçmişte kalan bu hikayeyi gün yüzüne çıkartmak için elinden gelen her şeyi yapmaktadır.
Cloire'nın bulduğu gerçekler kendisini de eşinin ailesini de şaşkına çeviriyor Vera ve oğlu Daniel'ın hikayesi kendi acılarını da iyileştiriyordur.

Arkadya yayınlarından çıkan Sarah Jıo kitapları arasında en önemlilerinden birisi olan bu kitabı okumakta fazlasıyla geç kaldığımı biliyorum. Kitap 2013 yılın da yayınlandı ve çok sevildi. Bence fazlasıyla geç kalmış olsam da blogum da yer vermek istedim. Ayrıca Elveda Haziran adlı romanına ait yazıma da buradan ulaşabilirsiniz.

Canan Tan'ın 2008 yılında çıkarttığı bir öykü kitabı Söylenmiş Şarkılar. Daha önce Canan Tan'ın Yolum Düştü Amerika'ya kitabından blogum da bahsetmiştim ve orada da söylemiştim. Lise yılların Canan Tan'ın bütün eserlerini okumuş ancak bir çoğunun konusunu dahi unutmuşum. Şimdi ise zaman buldukça tekrar okuyorum. Söylenmemiş Şarkılar'da bunlardan birisi.

Söylenmemiş Şarkılar öykü kitabı 14 öyküden oluşuyor. Öykü kitaplarıyla aram çok iyi değildir ancak akıcı olduğu için sıkılmadan okuduğum bir kitap oldu. Ancak romanlarını, öykü kitaplarına tercih ederim bunu da söylemeliyim. Ayrıca Söylenmemiş Şarkılar için hatırlayanlar vardır belki beste dahi yapılmıştı.

Altın Kitaplar tarafından yayınlanan kitap 160 sayfa zaten ve çok kısa bir süre de bitiriyorsunuz. Mutlaka okumalısınız demiyorum ancak kalın romanlarınızın arasına dinlenmek için kısa öykülerden oluşan bu öykü kitabıyla dinlenebilir, zaman geçirebilirsiniz.

Nasıl bittiğini anlamadan okuduğum bir kitap İncir Kuşları. Yıllar önce 1992 ve 1995 yılları arasın da Bosna da yaşanan soykırımı bu kitap sayesin de daha da iyi anladım.  Yapılan katliamları, hikayeleri okurken kendinizi ağlamamak için zor tutuyorsunuz. Aşk ve Savası bir arada bulunduran bu kitap gerçek anlamda içinizi acıtıyor. İncir Kuşların da yazar Bosnalı bir genç kız olan Suada'nın dilinden gerçek yaşam öyküsünü anlatıyor. Bu roman Bosna savaşının bilinmeyen yüzünü gözler önüne seriyor diyebiliriz.

Kitabın konusuna gelecek olursak aynı dili konuşan, aynı soydan gelen biri Müslüman Boşnak diğeri ise Hristiyan Sırp olan iki gencin aynı kıza aşık olmasıyla başlıyor. Ancak bu iki gençten birisi aşkına karşılık bulurken bir diğeri 'Kalbimde iki kişiye yer yok' cevabını alıyor.

Suada ise Yugoslavya' da yaşayan boşnak bir kızdır. Aynı zaman da başarılı bir öğrencidir ve Saraybosna'da Konservatuvarı kazanmıştır ve Piyona bölümünde öğrencidir.  Ona aşık olan iki genç arasında seçtiği kişi Tarık olur ve Vukadin deliye döner, kısa süre içinde ise okulu bırakıp Orduya katılır.Suada ve Tarık arasındaki aşk her geçen gün büyümektedir.En sonun da nisanlanmışlar ve ömürlerinin sonuna kadar birlikte olmaya söz vermişlerdir.

Orhan Kemal'ın 1966 yılın da aile yaşamını ele aldığı romanın dan bahsetmek istiyorum bugün. Bir çoğumuzun bu roman hakkın da az çok bilgisi olduğunu düşünüyorum. Zaten 2012 yapımı  aynı adlı dizisi de yapılmıştı. Bazılarımız bu diziyi de hatırlıyordur.
Romanın konusuna gelecek olursak Orhan Kemal bu romanında da bir çok romanın da ele aldığı aile yaşamını, bir evin için de bilmediğimiz hayatları bize sunuyor.
Demir yollarından emekli olan Sadi Bey'in emekli parasıyla aldığı bir evde geçiyor roman. Sadi Bey'in hayatı kendisi gibi bir arkadaşıyla kahvede oturup genç kızların hayalini kurmaktır. Komşusunun kızı Nursen'e gözlüyor ve ailesini kapı dışarı yapıp olan bütün mal varlığını bu kızın üstüne yapıp genç kızdan yararlanmayı onunla evlenmeyi hayal etmektedir.
Sadi Bey'in 3 çocuğu vardır. İskender, Erdal ve Ayşe.

İskender kendisinin çirkin olduğunu düşünen, etrafındaki herkesin bu yüzden kendisiyle dalga geçtiğini inanan, mutsuz, sinirli, gergin, düşük maaşlı sıradan bir memurdur. Hayatına Nursen'in girmesiyle daha ılımlı birisi haline dönüşmeye başlamıştır. Evin satılmasını paranın hepsini alamasa bile kendisine ait olan payı almak ve Nursen'le bir hayat kurmak istemektedir.

Yazar: Serdar Özkan

Yayınevi: Artemis

Kitap Sayfası: 189

Kitabın yazarını tanımayan yoktur diye düşünüyorum. Kitapları 65'i aşkın ülkede 44 dile çevrilmiş ve özellikle Kayıp Gül  Türk Edebiyatının en çok okunan kitapları arasına girmeyi başarmıştı. Ayrıca dünya basınında da önde gelen basın kuruluşları tarafından büyük övgüler almış, dünyada en çok okunan kitaplarla kıyaslanmıştı. Yurt dışında en seçkin yayınevleri tarafından kitapları basılmıştı. Hatta Saint-Expery' küçük prens kitabına benzetilmiş ''Türklerin Küçük Prens'i bile demişlerdi.
Sırasıyla çıkan kitapları Kayıp Gül, Hayatın Işıkları Yanınca, Ölümsüz Kalp, Ekim Yağmurları ve bu gün benim de anlatacak olduğum seri kitabı ve beşinci romanı olan Aşkın Resmi.

YAZAR: İskender Pala

YAYIN EVİ: Kapı Yayınları

SAYFA SAYISI: 392

Barbaros Hayrettin Paşanın bir tüccar, bir denizci, bir paşa, Cezayir sancak beyi, sonrada İstanbul'a getirilip Kanuni tarafından Kaptan-ı Derya yapıldığı dönemi içine alan ve denizleri, savaşları, esirleri, hikayeleri ve şehirleri kapsayan  aynı zaman da Said Alkala'nın destansı aşk hikayesini okuduğumuz Osmanlı Devleti, Akdeniz ve çevresinde geçen İskender Pala'nın etkileyici kaleminden bir solukta okuyabileceğiniz muhteşem bir roman.
Hayrettin Paşanın hayatından ziyade Said Alkala'nın dilinden o dönemi ve aşkını okuyorsunuz. İspanya'daki son İslam devletinin yıkılışından sonra Müslümanların öldürülüp Endülüs devletlerinin yok edilişlerini, Said Alkala'nın ailesi gözlerinin önünde nasıl katledildiğini. 

Yazar: Ahmet Ümit

Yayınevi: Everest Yayınları

Sayfa Sayısı: 590

Türk Polisiye romanlarının için de benim de en sevdiğim yazarlardan birisi olan Ahmet Ümit'e ait Aşk Köpekliktir Kar Kokusu ve Beyoğlu'nun En Güzel Abisi kitaplarına blogum da yer vermiştim. Bu gün ise 2010 yılında çıkan kitabı benimde çok beğendim bir kitabı olan İstanbul Hatırası adlı romanından bahsetmek istiyorum.

Ahmet Ümit romanlarının bir çoğun da karşımıza çıkan Nevzat Komser karakteri bu romanda da karşımıza çıkıyor. Birbirine aşık iki komiser olan Ali ve Zeynep,  Nevzat Komserin sevgilisi Evgenia ve meyhanesi Tatavla, Müze Müdüresi Leyla Barkın, Nevzat Komiser'in çocukluk arkadaşları  Demir ve Yekta, ölen eşi Güzide ve kızı Aysun'un hatıraları,Eski polis memuru Ercan, İşadamı Adem Yezdan ve İstanbul tarihiyle de birleşince mükemmel bir hikaye ortaya çıkıyor.

YAZAR: Buket Uzuner

YAYINEVİ: Everest Yayınları

SAYFA SAYISI: 384

Kitabın kapağını kaldırdığınızda bir ön söz karşılıyor sizi ve Nilsu Baran ismindeki otuzlu yaşlarındaki bayanın hayat hikayesini  bazı isimlerin ve mekan isimlerinin yazar tarafından değiştirildiği gerçek bir hikayeyi okuyorsunuz.

Elinde kendi hayat hikayesinin bulunduğu bir dosyayla yazardan hikayesini bir romana çevirmesini istemiş ve ortaya bu roman çıkmıştır.

Nilsu 14 yaşındayken annesi başka bir adama aşık olur evlerini ve babasını terk eder. Nilsu ve kardeşinin tüm hayatını etkileyecek günleri de bu şekilde başlar.
Annesinin terk edişi, doktor olan babasının girdiği bunalım sonucu bütün zamanını ofisinde geçirmesi hatta evlerine neredeyse hiç gelmemesi Nilsu ve küçük kardeşi Cem'i her geçen gün içlerinde büyüyen terk edilmiş duygusuyla yaşamaya iter. Bu dönemde bu iki kardeşe sahip çıkan hala bir evleri olduğunu hissettiren tek kişi ise anneannesidir. Beğin kanaması sebebiyle öldüğü güne kadar da evinin kapısı torunlarına hep açık olmuştur.